SÜLASİ MEZİD FİİLLER VE ANLAM DEĞİŞİKLİKLERİ
1. إفعال İf’al Babı
Sülasi fiilin başına fethalı bir hemze getirilerek yapılır. أَفْعَلَ ـ يُفْعِلُ ـ إفْعَالٌ
Özellikleri:
a. Lazım (geçişsiz) olan fiil, müteaddi (geçişli) olur. Fiil eğer müteaddi ise çift müteaddi (iki meful alan) fiil olur.قَرُبَ (yaklaştı) --- اَقْرَبَ (yaklaştırdı) رَكِبَ (bindi) ---- أَرْكَبَ (bindirdi)
b. Olmak, vücud bulmak, mübalağa, arz, zamanın gelmesi gibi anlamlar katar.
أَحْصَدَ الزَّرْعُ (ekini biçme zamanı geldi)
أَشْغَلْتُهُ (onunla gereğinden fazla meşgul oldum)
أباعَ العَبْدَ (Köleyi satmak için arz etti)
2. تفعيل Tef’il Babı
Sülasi fiilin orta harfinin şeddelenmesiyle yapılır. فَعَّلَ ـ يُفَعِّلُ ـ تَفْعِيلٌ
Özellikleri:
a. Lazım fiili müteaddi yapar. Müteaddi fiili iki meful alacak şekle getirir. (Çift müteaddi)
فَرِحَ (sevindi) ------- فَرَّحَ (sevindirdi) عَلِمَ (bildi) ------ عَلَّمَ (bildirdi/öğretti)
b. Bir işin çok, aşırı veya şiddetli yapıldığını bildirir
ضَرَبَ (dövdü) ------------- ضَرَّبَ (çok dövdü) مَزَقَ (yırttı) --------- مَزَّقَ(paramparça yaptı, parçaladı)
3. مفاعلة Mufa’ale Babı
Sülasinin birinci harfiyle ikinci harfinin arasına bir elif eklenerek yapılır. فَاعَلَ ـ يُفَاعِلُ ـ مُفَاعَلَةٌ
Özellikleri:
a. Müşareket (bir işte/eylemde ortaklık bildirir)
ضَرَبَ (vurdu) -------- ضارَبَ (vuruştu) كَتَبَ (yazdı) ----------كاتَبَ (yazıştı)
b. Bir işi yapmakta gayret ve devamlılık bildirir
طَلَبَ (istedi) -------- طالَبَ (devamlı istedi) سَبَقَ ( geçti) ---------- سابَقَ (geçmeye çalıştı)
4. إنفعال İnfi’al Babı
Sülasi fiilin başına kesralı elif ve sakin nun harfi getirilerek yapılır.إِنْفَعَلَ ـ يَنْفَعِلُ ـ إِنْفِعَالٌ
Özellikleri:
a. Mutavaat (dönüşlülük) ifade eder.
كَسَرَ (kırdı) -------- إِنْكَسَرَ (kırıldı)
b. Lazım (geçişsiz)dır.
قَطَعَ (kesti) ----------- إنْقَطَعَ (kesildi)
5. إفتعال İfti’al Babı
Fiilin başına kesrala elif, ikinci harfinden önce fethalı te getirilerek yapılır.
إِفْتَعَلَ ـ يَفْتَعِلُ ـ إِفْتِعَالٌ
Özellikleri:
a. Mutavaat (dönüşlülük) ifade eder.
جَمَعَ (topladı) ---------- إجْتَمَعَ (toplandı) نَشَرَ (yaydı) ------- إنْتَشَرَ (yayıldı)
b. Failinin gayretini ifade eder.
جَهَدَ (çalıştı) -------- إجْتَهَدَ (çok çaba sarfetti, cehtetti)
c. Müşareket (ortaklık) bildirir.
خَصَمَ (hasım oldu) --------- إخْتَصَمَ (münakaşa/kavga etti)
6. إفعلال İf’ilal Babı
Fiilden önce kesralı elif getirilerek son harf şeddelenir.إِفْعَلَّ ـ يَفْعَلُّ ـ إفْعِلاَلٌ
Özellikleri:
a. Renkle ifade edilen kusurları/değişimleri gösterir.
أَصْفَرُ (sarı) --------- إصْفَرَّ (sarardı) أسْوَدُ (siyah) --------- إسْوَدَّ(karardı, siyahlaştı)
b. Bedensel kusurları/değişimleri ifade etmekte kullanılır.
أحْدَبُ (kambur) --------- إحْدَبَّ (kamburlaştı)
c. Bu babın meçhulü yoktur.
7. تفعّل Tefa’ul Babı
Fiilin başına fethalı te getirilerek orta harfi şeddelenir.
تَفَعَّلَ ـ يَتَفَعَّلُ ـ تَفَعُّلٌ
Özellikleri:
a. Tekellüf (zorla olmak/elde etmek) manası kazandırır.
كَبُرَ (büyük oldu) --------- تَكَبَّرَ (büyüklük tasladı, büyüklendi)
شَجَعَ (cesur oldu) ----------- تَشَجَّعَ (kahramanlık tasladı)
b. Tef’il babından gelen bazı fiillerin geçişli olmasını sağlar.
كَسَّرَ (kırdı) ----------- تَكَسَّرَ (kırıldı)
8. تفاعل Tefâ’ul Babı
Fiilin başına fethalı te getirilerek, ikinci harften önce elif eklenir.
تَفَاعَلَ ـ يَتَفَاعَلُ ـ تَفَاعُلٌ
Özellikleri:
a. Müşareket (ortaklık) bildirir.
تَكَالَمَ ( karşılıklı konuştu) تَضَارَبَ (karşılıklı vuruştu/dövüştü)
b. Bir işi yapar gibi görünmeyi, yahut kendinde olmayan birşeyi varmış gibi göstermeyi bildirir.
تَمَارَضَ (hastaymış gibi yaptı)
تَبَاكَى (yalancıktan ağladı)
تَنَاوَمَ (uyur gibi yaptı)
9. إستفعال İstif’al Babı
Sülasi fiilin başına kesralı elif, sakin sin ve fethalı te getirilerek yapılır.
إسْتَفْعَلَ ـ يَسْتَفْعِلُ ـ إسْتِفْعَالٌ
Özellikleri:
a. Talep / istek bildirir.
إسْتَأْذَنَ (izin istedi) إسْتَرْحَمَ (merhamet diledi) إسْتَغْفَرَ (af diledi)
b. Bulmak, öyle saymak manalarına gelir.
إسْتَحَلَّ (helal saydı) إسْتَخَفَّ (hafif buldu) إسْتَقْبَحَ (çirkin buldu)
c. Değişikliği ifade eder.
حَجَر (taş) ----- إسْتَحْجَرَ (taşlaştı)
Arapça Dersleri Mezid Fiiller Tefaul Babı
5) TEFÂUL (تَفَاعُل) BÂBI
Sülâsî fiilin başına bir تَ harfi ile fâel fiili ile aynel fiili arasına bir elif ilavesiyle yapılır.
Masdar
|
Muzâri
|
Mâzî
|
تَفَاعُلاً
|
يَتَفَاعَلُ
|
تَفَاعَلَ
|
تَبَاعُداً
|
يَتَبَاعَدُ
|
تَبَاعَدَ
|
uzaklaşmak
|
uzaklaşıyor
|
uzaklaştı
|
Gayesi: Bu bab iki veya daha çok kişiler arasındaki işbirliğini anlatır.
تَبَاعَدَ خَالِدٌ وَجَمَالٌ.
|
Halit ve Cemal uzaklaştı
|
تَصَالَحَ الْقَوْمُ.
|
Kavim (o topluluk) barıştı
|
تَفَاعُل bâbından bazı fiiller yapmacığı bildirir. Örnek:
مَرِضَ
|
hastalandı
|
تَمَارَضَ
|
yalancıktan hasta oldu (hasta gibi göründü)
|
مَاتَ
|
öldü
|
تَمَاوَتَ
|
ölü gibi göründü
|
جَهِلَ
|
cahil oldu
|
تَجَاهَلَ
|
cahil gibi göründü
|
تَفَاعُل bâbı bazende üç harfli fiilin manasında şiddet ifade eder. Örnek:
سَقَطَ
|
düştü
|
تَسَاقَطَ
|
şiddetle düştü
|
(تَفَاعُل) bâbının Mâzî Çekimi:
تَبَاعَدُوا
|
تَبَاعَداَ
|
تَبَاعَدَ
|
uzaklaştı
| |||
تَبَاعَدْنَ
|
تَبَاعَدَتَا
|
تَبَاعَدَتْ
| ||||
تَبَاعَدْتَ...
| ||||||
Mâzî Meçhûl Çekimi | ||||||
تُبُوعِدُوا
|
تُبُوعِداَ
|
تُبُوعِدَ
|
uzaklaşıldı
| |||
تُبُوعِدْنَ
|
تُبُوعِدَتَا
|
تُبُوعِدَتْ
| ||||
...
|
تُبُوعِدْتَ
| |||||
Görüldüğü gibi mâzî meçhûl yapılışta kaide: Başa eklenen تَ harfi ile fael fiil ötre yapılır, araya ilave edilen elif (ا) harfi vâv (و) harfine çevrilir ve sondan ikinci harf esre okunur.
Muzâri Çekimi
| |||
يَتَبَاعَدُونَ
|
يَتَبَاعَدَانِ
|
يَتَبَاعَدُ
|
uzaklaşıyor
|
يَتَبَاعَدْنَ
|
تَتَبَاعَدَانِ
|
تَتَبَاعَدُ
| |
تَتَبَاعَدُ...
| |||
Muzâri Meçhûl Çekimi
| |||
يُتَبَاعَدُونَ
|
يُتَبَاعَدَانِ
|
يُتَبَاعَدُ
|
uzaklaşılıyor
|
يُتَبَاعَدْنَ
|
تُتَبَاعَدَانِ
|
تُتَبَاعَدُ
| |
...
|
تُتَبَاعَدُ
|
Bu bâbın meçhûlleri az kullanılır.
Emr-i Hâzırı
| ||||||
تَبَاعَدُوا
|
تَبَاعَدَا
|
تَبَاعَدْ
|
uzaklaş
|
Muhâtab
| ||
تَبَاعَدْنَ
|
تَبَاعَدَا
|
تَبَاعَدِي
|
Muhâtaba
| |||
İsm-i Fâili مُتَبَاعِدٌ uzaklaşan İsm-i Mef’ûlمُتَبَاعَدٌ uzaklaşılan
Nâkıs Tefâaul’un Çekimi: تَناَسَى (unutmuş gibi göründü)
Mâzî
|
تَناَسَى
|
İsm-i Fâil
|
مُتَناَسٍ
|
Muzâri
|
يَتَناَسَى
|
İsm-i Mef’ûl
|
مُتَناَسىً
|
Emir
|
تَناَسَ
|
Masdar
|
تَناَسٍ
|
Cümle Örnekleri:
1- اِشْتَرَى الرَّجُلُ دُكاَّنَيْنِ مُتَجاَوِرَيْنِ – إِنْ تَتَواَضَعْ يَحْتَرِمْكَ الناَّسُ.
2- مَتَى يَنْظُرِ الْمَرْءُ إِلَى الْحَياَةِ بِتَفاَؤُلٍ يَنْجَحْ فِي التَّغَلُّبِ عَلَى مَتاَعِبِهاَ.
3- أَيْنَماَ تُصاَدِفْ مِنْ فَشَلٍ تَدْرُسْ أَسْباَبَهُ – ماَ تُقاَبِلْ مِنْ مَواَقِفِ الْحَياَةِ يُكْسِبْكَ الْخِبْرَةَ.
4- تَقاَبَلَ الْفَرِيقاَنِ – ماَ أَحْسَنَ أَنْ يَتَعاَوَنَ الْمُسْلِمُونَ – ماَ أَحْسَنَ تَعاَوُنَ الْمُسْلِمِينَ.
5- اَلضُّيُوفُ يَتَناَوَلُونَ الطَّعاَمَ فِي الْمَطْعَمِ فَلاَ تَتَناَوَلاَهُ فِي غُرْفَتِكُماَ.
6- تَباَدَلَ الْفَرِيقاَنِ الْأَماَكِنَ – أَ كُنْتَ تُرِيدُ أَنْ تَتَناَوَلَ الطَّعاَمَ ؟ لاَ ، لَمْ أَكُنْ أُرِيدُ تَناَوُلَهُ.
Tercüme:
1- Adam birbirine komşu iki dükkan satın aldı. Mütevazi olursan insanlar sana hürmet eder.
2- Kişi ne zaman hayata iyimserlikle bakarsa yorgunluklara galib gelmede başarılı olur.
3- Her nerede başarısızlıkla karşılaşırsan sebeblerini incele. Hayat şartlarından neyle karşılaşırsan sana tecrübe kazandırır.
4- İki takım karşılaştı. Müslümanların birbirleriyle yardımlaşması ne kadar güzel. (Aynı mana masdarla kurulmuş).
5- Misafirler lokantada yemek yiyor, ikiniz odanızda yemeyin.
6- İki takım yerleri değişti. Yemek yemek istiyor muydun? Hayır yemek istemiyordum.
TEFÂUL BÂBI İLE İLGİLİ AYETLER
1- وَالْعَصْرِ ¯ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ ¯ إِلاَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ .
(103/ASR, 1, 2, 3). Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.
asır, yüzyıl, ikindi vakti, zaman, devir
|
اَلْعَصْرُ
| ||
birbirine tavsiye etmek
|
َتَوَاصَى يَتَواَصَى
|
iyi işler
|
اَلصَّالِحَاتُ
|
2- تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ ¯ يُسْقَوْنَ مِنْ رَحِيقٍ مَخْتُومٍ ¯ خِتَامُهُ مِسْكٌ وَفِي ذَلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ .
(83/MUTAFFİFİN 24, 25, 26). (Cennette) Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün. Kendilerine mühürlü hâlis bir içki içirilir. Onun içiminin sonunda misk kokusu vardır. İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar.
içmek
|
سَقَى يَسْقِي سَقْياً
|
sevinç, parlaklık, neşe
|
نَضْرَةٌ
| |
yarışmak, müsabaka yapmak
|
تَناَفَسَ يَتَناَفَسُ تَناَفُساً
|
güzel koku
|
مِسْكٌ
| |
yarışanlar, müsabaka yapanlar
|
اَلْمُتَنَافِسُونَ
|
en iyi şarap (içecek)
|
اَلرَّحِيقُ
| |
onun sonu (onun son içimi, son yudumu misk kokusu verir mealinde)
|
خِتَامُهُ
| |||
üzeri mühürlenmiş manasında olup onlardan başka hiçbir kimsenin mührünü açamaması demektir.
|
مَخْتُومٌ
| |||
3- وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ .
(37/SAFFAT, 27). (İşte bu duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı diğerlerine yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar.
yöneldi, geldi
|
أَقْبَلَ يُقْبِلُ إِقْباَلاً
|
birbirlerine sordu, soruşturdu, sorumlu tutmaya çalıştı
|
تَساَءَلَ يَتَسَاءَلُ تَساَءُلاً
|
4- يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ .
(49/HUCURÂT, 13). Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.
ذَكَرٌ ج ذُكُورٌ
|
erkek
|
أُنْثَى ج إِناَثٌ
|
kadın
|
أَكْرَمَ
|
en değerli
| |
شَعْبٌ ج شُعُوبٌ
|
millet
|
قَبِيلَةٌ ج قَبَائِلَ
|
kabile
|
تَعاَرَفَ يَتَعاَرَفُ
|
tanışmak
| |
لِتَعَارَفُوا
|
tanışmanız için (aslı لِتَتَعَارَفُوا )
|
5- إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ ¯ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ ¯ يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِلِينَ.
(44/DUHAN, 51, 52, 53). Müttakîler ise hakikaten emin (güvenilir) bir makamda, cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
kalın ipek, atlas
|
اَلْإِِسْتَبْرَقُ
|
ince ve halis dokunmuş ipek
|
اَلسُّنْدُسُ
| ||
karşılıklı, karşı karşıya
|
اَلْمُتَقَابِلُ
| ||||
Arapça Dersleri Mezid Fiillerden İnfial Babı
B) SÜLÂSÎ MÜCERREDE İKİ HARF İLAVESİYLE KURULAN MEZÎD FİİLLER
Sülâsî mücerrede iki harf ilavesiyle kurulan 5 harfli fiiller 5 ayrı şekilde gelir:
اِنْفِعَالاً
|
يَنْفَعِلُ
|
اِنْفَعَلَ
|
اِنْكِسَاراً
|
يَنْكَسِرُ
|
اِنْكَسَرَ
|
kırılmak
|
kırılıyor
|
kırıldı
|
اِفْتِعاَلاً
|
يَفْتَعِلُ
|
اِفْتَعَلَ
|
اجْتِمَاعاً
|
يَجْتَمِعُ
|
اِجْتَمَعَ
|
toplanmak
|
toplanıyor
|
toplandı
|
اِفْعِلاَلاً
|
يَفْعَلُّ
|
اِفْعَلَّ
|
اِحْمِرَاراً
|
يَحْمَرُّ
|
اِحْمَرَّ
|
kızarmak
|
kızarıyor
|
kızardı
|
تَفَعُّلاً
|
يَتَفَعَّلُ
|
تَفَعَّلَ
|
تَعَلُّماً
|
يَتَعَلَّمُ
|
تَعَلَّمَ
|
öğrenmek
|
öğreniyor
|
öğrendi
|
تَفَاعُلاً
|
يَتَفَاعَلُ
|
تَفَاعَلَ
|
تَبَاعُداً
|
يَتَبَاعَدُ
|
تَبَاعَدَ
|
uzaklaşmak
|
uzaklaşıyor
|
uzaklaştı
|
Bunların sırasıyla çekimleri ve örnekleri şöyledir:
1) İNFİÂL (اِنْفِعَالٌ) BÂBI
Sülâsi mücerredin başına إنْ harflerinin eklenmesiyle yapılır. Şekil olarak malûm, anlam olarak meçhûldür.
Masdar
|
Muzâri
|
Mâzî
|
اِنْفِعَالاً
|
يَنْفَعِلُ
|
اِنْفَعَلَ
|
اِنْكِسَاراً
|
يَنْكَسِرُ
|
اِنْكَسَرَ
|
kırılmak
|
kırılıyor
|
kırıldı
|
Gayesi: Bu fiilin kuruluşu mutâvaat içindir. Mutâvaat; müteaddî fiilin mef’ûl üzerinde meydana getirdiği tesiri kabullenmesidir. Genellikle bu ölçüde gelen fiiller lâzım olur ve dâima hissî yani maddî bir oluşu ifade eder. Örnek:
كَسَرْتُ الزُّجاَجَ فَانْكَسَرَ.
|
Camı kırdım o da kırıldı.
|
قَطَّعْتُ الْحَبْلَ فَانْقَطَعَ.
|
İpi parça parça kestim o da kesildi.
|
اِنْفِعَالٌ bâbından örnekler:
كَسَرَ
|
kırdı
|
أَكْسَرَ
|
kırdırdı
|
اِنْكَسَرَ
|
kırıldı
| ||||||||||||||
فَتَحَ
|
açtı
|
اَفْتَحَ
|
açtırdı
|
اِنْفَتَحَ
|
açıldı
| ||||||||||||||
غَلِقَ
|
kapadı
|
أَغْلَقَ
|
kapattı
|
اِنْغَلَقَ
|
kapandı
| ||||||||||||||
Mâzî Çekimi | |||||||||||||||||||
اِنْكَسَرُوا
|
اِنْكَسَرَا
|
اِنْكَسَرَ
|
kırıldı
|
Gâib
| |||||||||||||||
اِنْكَسَرْنَ
|
اِنْكَسَرَتَا
|
اِنْكَسَرَتْ
|
Gâibe
| ||||||||||||||||
...
|
اِنْكَسَرْتَ
|
Muhâtab
| |||||||||||||||||
Muzâri Çekimi | |||||||||||||||||||
يَنْكَسِرُونَ
|
يَنْكَسِرَانِ
|
يَنْكَسِرُ
|
kırılır
|
Gâib
| |||||||||||||||
يَنْكَسِرْنَ
|
تَنْكَسِرَانِ
|
تَنْكَسِرُ
|
Gâibe
| ||||||||||||||||
...
|
تَنْكَسِرُ
|
Muhâtab
| |||||||||||||||||
اِنْفِعَالٌ bâbının kendisi meçhûl mana verdiği için mâzî ve muzâri meçhûlu yoktur.
Emr-i Hâzırı: يَنْكَسِرُ kırılır اِنْكَسِرْ kırıl
اِنْكَسِرُوا
|
اِنْكَسِرَا
|
اِنْكَسِرْ
|
kırıl
|
اِنْكَسِرْنَ
|
اِنْكَسِرَا
|
اِنْكَسِرِي
|
İsm-i Fâili: يَنْكَسِرُ dan مُنْكَسِرٌ kırılan
İsm-i mef’ûlü kullanılmaz.
*Bu kalıptaki fiillerin ilk harfi hemze-i vasıl olduğundan geçiş halinde okunmaz.
وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ.
|
Ve ay yarıldı
|
كُسِرَ الْقَلَمُ. (kalem kırıldı)
|
اِنْكَسَرَ الْقَلَمُ. (kalem kırıldı)
|
Yukarıdaki iki cümle arasındaki fark: Sülâsî meçhûlde söyleyenin zihninde işin ne ile nasıl ve kim tarafından yapıldığı mevcuttur. İnfial bâbında ise bunlar dikkate alınmaz, önemli olan meydana gelen iştir.
Muzaaf Fiillerin İnfial Kalıbı:
|
Nâkıs İnfiâl Kalıbının Çekimi:
| ||||
Mâzî
|
اِنْشَقَّ yarıldı
|
Mâzî
|
اِنْبَغَى yakıştı, uydu
| ||
Muzâri
|
يَنْشَقُّ
|
Muzâri
|
يَنْبَغِي
| ||
Mansûb H.
|
يَنْشَقَّ
|
Emir
|
اِنْبَغِ
| ||
Meczûm H.
|
يَنْشَقَّ - يَنْشَقِّ - يَنْشَقِقْ
|
İsm-i Fâil
|
مُنْبَغٍ
| ||
İsm-i Fâil
|
مُنْشَقٌّ
|
İsm-i Mef’ûl
|
مُنْبَغىً
| ||
İsm-i Mef’ûl
|
مُنْشَقٌّ
|
Masdar
|
اِنْبِغاَءً
| ||
Masdar
|
اِنْشِقاَقٌ
|
2) İFTİÂL (اِفْتِعَالٌ) BÂBI
Üçlü fiilin başına bir hemze, fa'sı ile ayn'ı arasına bir ت ilavesiyle mâzîsi beş harf halinde gelir:
Masdar
|
Muzâri
|
Mâzî
|
إفْتِعاَلاً
|
يَفْتَعِلُ
|
إفْتَعَلَ
|
إِجْتِمَاعاً
|
يَجْتَمِعُ
|
إجْتَمَعَ
|
toplanmak
|
toplanıyor
|
toplandı
|
Gayesi: a) إفْتِعَالٌ bâbı da اِنْفِعَالٌ bâbı gibi mutavaat için kullanılır.
عَزَلْتُهُ فَاعْتَزَلَ.
|
Onu azlettim, o da azledildi.
|
b) Gayret, istek, arzu ve işdeşlik ifade eder:
اِجْتَهَدَ عَلِيٌّ فِي دَرْسِهِ.
|
Ali dersinde gayret gösterdi.
|
خاَلِدٌ اكْتَسَبَ رِزْقَهُ.
|
Halit rızkını kazanmak istedi.
|
اِخْتَصَمَ خاَلِدٌ وَ عُمَرُ.
|
Halid ve Ömer tartıştılar.
|
إفْتِعَالٌ bâbından örnekler:
جَمَعَ
|
topladı
|
أجْمَعَ
|
toplattı
|
اِجْتَمَعَ
|
toplandı
| ||||
فَرَقَ
|
ayırdı
|
أَفْرَقَ
|
ayırttı
|
اِفْتَرَقَ
|
ayrıldı
| ||||
فَرَشَ
|
serdi
|
أَفْرَشَ
|
serdirdi
|
اِفْتَرَشَ
|
serildi
| ||||
Mâzî Çekimi
| |||||||||
اِجْتَمَعُوا
|
اِجْتَمَعَا
|
اِجْتَمَعَ
|
Gâib
| ||||||
اِجْتَمَعْنَ
|
اِجْتَمَعَتَا
|
اِجْتَمَعَتْ
|
Gâibe
| ||||||
اِجْتَمَعْتَ...
|
Muhâtab
| ||||||||
Mâzî meçhûlde kaide; eklenen harflerin ötre, sondan ikinci harfin esre okunmasıdır.
Muzâri meçhûlde kaide, diğer fiillerde olduğu gibi muzâri harfin ötre, sondan ikinci harfin üstün okunmasıdır.
Mâzî Meçhûl
| ||||
اُجْتُمِعُوا
|
اُجْتُمِعَا
|
اُجْتُمِعَ
|
toplandı
| |
اُجْتُمِعْنَ
|
اُجْتُمِعَتَا
|
اُجْتُمِعَتْ
| ||
اُجْتُمِعْتَ...
| ||||
Muzâri Meçhûl
| ||||
يُجْتَمَعوُنَ
|
يُجْتَمَعَانِ
|
يُجْتَمَعُ
|
toplanılır
| |
يُجْتَمَعْنَ
|
تُجْتَمَعَانِ
|
تُجْتَمَعُ
| ||
...
|
تُجْتَمَعُ
| |||
Emr-i Hâzır: يَجْتَمِعُ dan اِجْتَمِعْ toplan
اِجْتَمِعُوا
|
اِجْتَمِعَا
|
اِجْتَمِعْ
|
Muhâtab
|
اِجْتَمِعْنَ
|
اِجْتَمِعَا
|
اِجْتَمِعيِ
|
Muhâtaba
|
İsm-i Fâil: يَجْتَمِعُ dan مُجْتَمِعٌtoplanan
İsm-i Mef’ûl: مُجْتَمَعٌ toplanılan
İftial Bâbındaki Harf Değişmeleri:
a) Sülasî kök harflerinden biri تَ olan fiiller bu baba girince kalıbın تَ siyle birleşerek şeddelenir.
تَبَعَ يَتْبَعُ (اِتَّبَعَ) uydu, tabi oldu
b) Sülâsîde ilk harfi و ي ve ث olanlarda da bu harfler () kalbedilir ve idgam olunur;
وَحَدَ يَحِدُ (اِتَّحَدَ) birleşti, bir oldu
يَسُرَ يَيْسُرُ (اِتَّسَرَ) kolay oldu
ثَغَرَ اِتَّغَرَ çocuğun dişleri bitti
c) Sülâsîde ilk harfi ط ظ veya د ise bu harfler şeddelenir;
طَلَعَ يَطْلُعُ (اِطَّلَعَ) müttali oldu, farkına vardı
دَعاَ يَدْعُو (اِدَّعَى) iddia etti
ظَلَمَ يَظْلِمُ (اِظَّلَمَ ) zulme katlandı
d) Sülâsîde ilk harfi ذ ise genellikle şeddeli دّ yazılır
ذَكَرَ يَذْكُرُ (اِدَّكَرَ) hatırladı
e) Sülâsîde ilk harf ص veya ض ise kalıbın ت harfi ط harfine dönüşür;
صَحَبَ يَصْحَبُ (اِصْطَحَبَ) arkadaş oldu
ضَرَّ يَضُرُّ (اِضْطَرَّ) mecbur kaldı
f) Sülâsî ilk harf ز ise ت harfi د harfine dönüşür;
زَهَرَ يَزْهَرُ (اِزْدَهَرَ) çiçek açtı
g)Sülâsî ilk harfi hemze olan fiiller birkaç istisnâ dışında genellikle hemzelerini muhafaza ederler;
أَمَرَ يَأْمُرُ (اِئْتَمَرَ) toplandı, kongre oldu
أَخَذَ يَأْخَذُ (اِتَّخَذَ) edindi
Nâkıs İftiâl Kalıbının Çekimi:
|
Ecvef İftiâl Bâbının Çekimi:
| ||
Mâzî
|
اِبْتَغَى aradı, arzu etti
|
Mâzî
|
اِخْتاَرَ seçti
|
Muzâri
|
يَبْتَغِي
|
Muzâri
|
يَخْتاَرُ
|
Emir
|
اِبْتَغِ
|
Emir
|
اِخْتَرْ
|
İsm-i Fâil
|
مُبْتَغٍ
|
İsm-i Fâil
|
مُخْتاَرٌ
|
İsm-i Mef’ûl
|
مُبْتَغىً
|
İsm-i Mef’ûl
|
مُخْتاَرٌ
|
Masdar
|
اِبْتِغاَءً
|
Masdar
|
اِخْتِياَرٌ
|
Mansûb H.
|
يَبْتَغِىَ
| ||
Meczûm H.
|
يَبْتَغِ
|
Cümle Örnekleri:
(Bazı babların az kullanılmasına karşılık iftiâl bâbı çok kullanılanlardan biridir. Bu nedenle örnekleri de fazla verilecektir. Birkaç kere cümleleri okuyup sonrasında Türkçe’sine bakarak Arapça’larını söylemeye çalışınız.
1- يَجْتَمِعُ أَفْراَدُ الْأُسْرَةِ جَمِيعاً حَوْلَ الْماَئِدَةِ عَلَى الْإِفْطاَرِ فِي رَمَضاَنَ - يَنْتَظِرُ الْمُسْلِمُونَ شَهْرَ رَمَضاَنَ لِأَنَّهُ شَهْرُ الصَّوْمِ وَالْعِباَدَةِ وَالتَّراَحُمِ[2] .
2- ذَهَبَتْ عاَئِشَةُ إِلَى غُرْفَتِهاَ ، خَلَعَتْ[3] مَلاَبِسَ الْمَدْرَسَةِ وَارْتَدَتْ[4] مَلاَبِسَ الْبَيْتِ ثُمَّ دَخَلَتِ الْمَطْبَخَ وَ أَعَدَّتْ طَعاَمَ الْغَداَءِ وَ وَضَعَتِ الْغَداَءَ عَلَى الْماَئِدَةِ وَ ناَدَتْ : " اَلْغَداَءُ جاَهِزٌ عَلَى الْماَئِدَةِ. " حَضَرَ واَلِدُ عاَئِشَةَ وَ أَخوُهاَ الْكَبيِرُ وَ أُخْتُهاَ الصَّغيِرَةُ ، ثُمَّ تَناَوَلوُا الْغَداَءَ وَ شَكَروُا عاَئِشَةَ .
3- يَرْتَدِي مُحَمَّدٌ مَلاَبِسَ الْمَدْرَسَةِ – يَنْتَبِهُ[5] التِّلْمِيذُ إِلَى الدَّرْسِ جَيِّداً - لَماَّ انْتَهَتِ[6] الْحِصَّةُ خَرَجَتِ الْمُعَلِّمَةُ – اِلْتَهَمَ الرَّجُلُ الطَّعاَمَ (أَكَلَ سَرِيعاً) - اِلْتَهَمَ مَحْمُودٌ الْكِتاَبَ (قَرَأَ سَرِيعاً).
4- هَلْ بَدَأَ الْاِجْتِماَعُ الْأُسْبُوعِيُّ ؟ يَجْتَمِعُ اَلْمُدَرِّبُونَ بِاللاَّعِبِينَ - اَلْمُدَرِّبُونَ مُجْتَمِعُونَ بِاللاَّعِبِينَ – اِشْتَرَى الْأَبُ حِذاَءَيْنِ لِاِبْنِهِ – يَحْتَرِمُ الْمُجْتَمَعُ الْمَرْأَةَ الْعاَمِلَةَ.
5- هَلْ اشْتَرَى واَلِدُكَ الْعِماَرَةَ ؟ لاَ، لَمْ يَشْتَرِ الْعِماَرَةَ – هَلْ انْتَهَتِ الْحِصَصُ ؟ لاَ ، لَمْ تَنْتَهِ الْحِصَصُ – هَلَ ارْتَدَيْتَ مَلاَبِسَ الْمَدْرَسَةِ ؟ لاَ ، لَمْ اَرْتَدِ مَلاَبِسَ الْمَدْرَسَةِ.
6- تَتَّجِهُ السَّياَّرَةُ الْآنَ نَحْوَ الْمَدْرَسَةِ – ماَ الْمَكاَنُ الَّذِي يَتَّجِهُ[7] إِلَيْهِ الْمُسْلِمُونَ عِنْدَ الصَّلاَةِ؟ اَلْمَكاَنُ الَّذِي يَتَّجِهُ إِلَيْهِ الْمُسْلِمُونَ عِنْدَ الصَّلاَةِ هُوَ الْمَسْجِدُ الْحَراَمُ .
7- ياَ حَسَنُ! اِحْتَرِمْ[8] واَلِدَكَ - كُنْ مُبْتَسِماً داَئِماً -لِماَذاَ يَجِبُ عَلَى الْآباَءِ أَنْ يُعْطُوا أَوْلاَدَهُمْ مَصْرُوفاً لِلْجَيْبِ ؟ يَجِبُ عَلَى الْآباَءِ أَنْ يُعْطُوا أَوْلاَدَهُمْ مَصْرُوفاً لِلْجَيْبِ ليَشْتَرُوا ماَ يُحِبُّونَ.
8- اِنْتَظَرَتِ الْمُدِيرَةُ الْمُدَرِّساَتِ – اُنْتُظِرَتِ الْمُدَرِّساَتُ – أَحْتاَجُ إِلَى دَراَّجَةٍ . حَسَناً ، سَأَشْتَريِ لَكَ دَراَّجَةً جَميِلَةً لِأَنَّ الْمَدْرَسَةَ بَعيِدَةٌ[9] عَنِ الْبَيْتِ . بيْتُهُ قَريِبٌ[10] مِنَ الْمَدْرَسَةِ.
9- هُماَ رَجُلاَنِ مُحْتَرَماَنِ – أَيُّهُماَ أَكْثَرُ اجْتِهاَداً ، فاَطِمَةُ أَمْ عاَئِشَةُ ؟ فاَطِمَةُ أَكْثَرُ اجْتِهاَداً مِنْ عاَئِشَةَ – أَيُّهُماَ أَكْثَرُ ارْتِفاَعاً ؟ اَلْمَنْزِلُ أَمِ الْعِماَرَةُ ؟ اَلْعِماَرَةُ اَكْثَرُ ارْتِفاَعاً مِنَ الْمَنْزِلِ.
10- اِفْتَتَحَ[11] وَزِيرُ التَّرْبِيَةِ مَعْرِضَ الْكِتاَبِ – كاَنَتْ بُخاَرَى مُلْتَقَى[12] الْعُلَماَءِ وَ الْأُدَباَءِ – اِجْتَهِدْ فِي دِراَسَتِكَ ياَ وَلَدِي – اِنْتَهَتْ حَياَتُهُ بِمَأْساَةٍ .
11- ياَ عُمَرُ ! اِغْتَسِلْ لِصَلاَةِ الْجُمْعَةِ – يَحْتاَجُ أَحْمَدُ لِلْأَجْرِ – أَحْمَدُ مُحْتاَجٌ لِلأْجْرِ – اِعْتَمَدَ أَحْمَدُ عَلَى عَبْدِ اللَّهِ - أَحْمَدُ مُعْتَمِدٌ عَلَى عَبْدِ اللَّهِ .
12- اِصْطَدَمَتِ الْحاَفِلَةُ بِالْمَنْزِلِ – يَشْتَدُّ حِرْصُ الطاَّلِباَتِ عَلَى النِّظاَمِ – أُحِبُّ مَنْ يَعْتَمِدُ عَلَى نَفْسِهِ – مَتَى تَجْتَهِدْ فِي دُرُوسِكَ تَنْجَحْ – ماَ تَدَّخِرْ مِنْ ماَلٍ يَنْفَعْكَ عِنْدَ الْحاَجَةِ.
13- يَجِبُ عَلَيْناَ أَنْ نَدْرُسَ سِيرَةَ الرَّسُولِ لِأَنَّهُ خَيْرُ مَثَلٍ يُقْتَدَي بِهِ بَيْنَ الناَّسِ- اَلْاِسْتِماَعُ إِلَى الْبَراَمَجِ[13] الْإِذاَعِيَّةِ لاَ يَقِلُّ فاَئِدَةً عَماَّ يُقْرَأُ فِي الصُّحُفِ الْيَوْمِيَّةِ - اِتَّقاَنِيَ اللَّهُ.
14- اِقْتَرَبَ الْمَساَءُ – اِنْتَهَى الدَّرْسُ فِي الْواَحِدَةِ – اِجْتَهِدْ فِي الْأَمْرِ – يَجِبُ عَلَى الْمُسْلِمِينَ الْاِهْتِماَمُ[14] بِالْعُلُومِ الدِّينِيَّةِ وَ الْعُلُومُ الدُّنْيَوِيَّةِ – شَدَّتِ الْبَناَتُ الْحَبْلَ - اِشْتَدَّ الْبَرْدُ - اِلْتَحَقَ الطاَّلِبُ بِالْجاَمِعَةِ.
15- اِعْتَمَدَ الرَّجُلُ عَلَى اللَّهِ - يَخْتَبِرُ[15] الْأُسْتاَذُ تَلاَمِيذَهُ فِي نِهاَيَةِ كُلِّ أُسْبُوعٍ لِيَعْرِفَ مُسْتَواَهُمْ – أَنْتَظِرُ خَبَراً مِنْ أُسْرَتِي - اِبْتَسَمَتْ فاَطِمَةُ عِنْدَماَ شاَهَدَتْ واَلِدَهاَ .
16- ماَ أَقْبَحَ أَنْ تَنْتَظِرَ فِي هَذاَ الْمَكاَنِ - ماَ أَقْبَحَ اِنْتِظاَرَكَ فِي هَذاَ الْمَكاَنِ- ماَ أَسْرَعَ أَنْ يَنْتَشِرَ الْإِسْلاَمُ - ماَ أَسْرَعَ اِنْتِشاَرَ الْإِسْلاَمِ – ماَ أَنْفَعَ أَنْ تَسْتَذْكِرَ الدُّرُوسَ فِي الصَّباَحِ - ماَ أَنْفَعَ اسْتِذْكاَرَكَ الدُّرُوسَ فِي الصَّباَحِ.
17- اَلْمُسْلِمُونَ يَعْتَرِفُونَ[16] بِكُلِّ الْأَدْياَنِ السَّماَوِيَّةِ - اَلْمُسْلِمُونَ مُعْتَرِفُونَ بِكُلِّ الْأَدْياَنِ السَّماَوِيَّةِ – اَلْمُسْلِمُونَ مُنْتَصِرُونَ عَلَى أَعْداَئِهِمْ – اَلطاَّلِباَنِ مُنْتَظِراَنِ فِي الْمَكْتَبَةِ .
18- عِنْدَماَ رَجَعَ الْأَبُ إِلَى بَيْتِهِ جَلَسَ لِيَسْتَرِيحَ ثُمَّ تاَهَ[17] فِي زِحاَمِ الْأَفْكاَرِ– أَقْبَلَتِ الْمُدَرِّسَتاَنِ لِلْاِجْتِماَعِ بِالْمُدِيرَةِ - أَقْبَلَتِ الْمُدَرِّسَتاَنِ لِتَجْتَمِعاَ بِالْمُدِيرَةِ .
19- اِلْتَحَقَ الطُّلاَّبُ بِالْمَدْرَسَةِ لِدِراَسَةِ اللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ - اِلْتَحَقَ الطُّلاَّبُ بِالْمَدْرَسَةِ كَيْ يَدْرُسُوا اللُّغَةَ الْعَرَبِيَّةَ – اِتَّخِذْ لِنَفْسِكَ مَثَلاً أَعْلَى – اِبْتَسِمْ لِلْحَياَةِ – هِيَ لاَ تَهْتَمُّ بِجَمْعِ الْماَلِ وَ أَنْتِ أَيْضاً لاَ تَهْتَمِّينَ بِجَمْعِهِ.
20- يَخْتاَرُهُمْ قاَئِدُ الْجَيْشِ فِي كُلِّ مَعْرَكَةٍ - لاَ يَخْرُجُ قاَئِدُ الْجَيْشِ إِلَى مَعْرَكَةٍ دُونَ اِخْتِياَرِهِمْ – اِنْتَظِرْ خاَرِجَ الْقاَعَةِ.
Tercüme:
1- Aile fertleri hep beraber Ramazan’da sofranın etrafında iftara toplanır. Müslümanlar karşılıklı merhamet, ibadet ve oruç ayı olduğu için Ramazan ayını beklerler.
2- Aişe odasına gitti, okul elbiselerini çıkardı ve ev elbiselerini giydi sonra mutfağa girdi ve öğle yemeği hazırladı. Öğle yemeğini masanın üzerine koydu ve “Yemek sofrada hazır!” diye seslendi. Aişe’nin babası, abisi, küçük kızkardeşi geldi. Sonra öğle yemeğini yediler ve Aişe’ye teşekkür ettiler.
3- Muhammed okul elbiselerini giyer. Öğrenci derse iyice dikkat eder. Ders bitince öğretmen çıktı. Adam yemeği yuttu (Çabuk yedi). Mahmud kitabı yuttu (çabucak okudu).
4- Haftalık toplantı başladı mı? Antrenörler oyuncularla toplanır. (Aynı manada ism-i fâil) Baba oğlu için iki ayakkabı satın aldı. Toplum çalışan kadına saygı duyar.
5- Baban apartmanı satın aldı mı? Hayır, apartmanı satın almadı. Dersler bitti mi? Hayır, dersler bitmedi. Okul elbiselerini giydin mi? Hayır, okul elbiselerini giymedim.
6- Araba şu anda okula doğru yöneliyor. Müslümanların namaz esnasında yöneldikleri mekan nedir? Müslümanların namaz esnasında yöneldikleri mekan Mescid-i Haram’dır.
7- Yâ Hasan! Babana saygı göster. Daima gülümse. Babaların niçin çocuklarına cep harçlığı vermesi gerekir? İstedikleri şeyleri satın almaları için babaların çocuklarına cep harçlığı vermesi gerekir.
8- Müdür öğretmenleri bekledi. Öğretmenler beklendi. Bir bisiklete ihtiyacım var. Güzel, sana bir bisiklet satın alacağım. Çünkü okul eve uzak. Onun evi okula yakındır.
9- O ikisi saygıdeğer adamlardır. O ikisinin hangisi daha çalışkandır, Fâtıma mı, yoksa Aişe mi? Fâtıma Aişe’den daha çalışkandır. İkisinin hangisi daha yüksektir, ev mi yoksa apartman mı? Apartman evden daha yüksektir.
10- Eğitim bakanlığı kitap sergisi açtı. Buhâra âlim ve edebiyatçıların toplanma yeridir. Derslerine çalış ey oğlum! Onun hayatı trajediyle bitti.
11- Ey Ömer! Cuma namazı için yıkan (guslet). Ahmed’in ecre ihtiyacı var. Ahmet ecre muhtaçtır. Ahmed Abdullah’a güvendi. Ahmed Abdullah’a güvenmektedir.
12- Otobüs eve çarptı. Kız öğrencilerin temizliğe hırsı arttı. Kendine güvenen kimseyi severim. Ne zaman derslerine çalışırsan başarırsın. Ne mal biriktirirsen ihtiyaç anında sana faydası olur.
13- Hepimizin Peygamber’in yaşantısını tahsil etmemiz gerekir çünkü O, insanlar arasında kendisine uyulacak en hayırlı misâldir. Radyo programını dinlemek günlük gazetelerde okunanlardan daha az faydalı değildir. Allah beni korudu.
14- Akşam yaklaştı. Ders 1.00’de bitti. Mesele (iş) hakkında çalış. Müslümanların dînî ve dünyevî ilimlere önem vermeleri gerekir. Kızlar ipi çekti. Soğuk şiddetlendi. Öğrenci üniversiteye kaydoldu.
15- Adam Allah’a güvendi. Hoca her hafta sonunda seviyelerini öğrenmek için öğrencilerini imtihan ediyor. Ailemden bir haber bekliyorum. Fâtıma babasını görünce gülümsedi.
16- Bu mekanda beklemen ne çirkin! (Aynı manada masdar olarak). İslâm’ın yayılması ne kadar çabuk. (Aynı manada). Sabahleyin dersleri müzâkere etmen ne kadar faydalı. (Aynı mana)
17- Müslümanlar bütün semâvî dinleri itiraf ediyorlar (kabul ediyorlar). (Aynı manada ism-i fâil olarak). Müslümanlar düşmanlarına galib geliyorlar. İki öğrenci kütüphanede bekliyor.
18- Baba evine döndüğü zaman dinlenmek için oturdu sonra kalabalık düşüncelere daldı. İki öğretmen müdürle toplantı için geldi. (Aynı mana muzâri fiil olarak).
19- Arap Dili eğitimi için öğrenciler okula kaydoldu. Arap Dili tahsil etmek için öğrenciler okula kaydoldu. Kendin için en yüce örneği edin. Hayata gülümse. O mal toplamaya önem vermez. Sen de onu toplamaya önem vermezsin.
20- Ordu komutanı her savaşta onları seçer. Ordu komutanı onları seçmeksizin (seçmeden) hiçbir savaşa çıkmaz. Salonun dışında bekle.
Not: Her istediğimiz fiili bu kalıblara sokup sonra da istediğimiz manayı veremeyiz. İşitmek ya da sözlükten bakmak suretiyle gerçek anlamını bilebiliriz.
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
İNFİAL VE İFTİAL BÂBI İLE İLGİLİ AYETLER
1- فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللَّهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ ...
(3/ÂL-İ İMRÂN, 159). O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet;[18] ...
2- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيدًا .
(33/AHZÂB, 70). Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.
korkmak, korunmak (Allah’ın azabından korkup korunmaktır)
|
إِتَّقَى يَتَّقِي إِتِّقاَءٌ
| ||
doğru
|
سَدِيدٌ
| ||
3- فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَأَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِنْكُمْ وَأَقِيمُوا الشَّهَادَةَ لِلَّهِ ذَلِكُمْ يُوعَظُ بِهِ مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَنْ يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًا .
(65/TALAK, 2). (İddet) müddetlerini doldurduklarında (müddetlerine ulaştıklarında) onları ya meşru ölçüler içerisinde (iyilikle nikâhınız altında) tutun veya onlardan meşru ölçülere göre ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun. Şahitliği Allah için yapın. İşte bu, Allah'a ve ahiret gününe inananlara verilen öğüttür (İşte böylece, bununla Allah'a ve ahiret gününe inananlara öğüt veriliyor). Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder.
ma’ruf, meşru, iyilik, güzellik
|
مَعْرُوفٌ
|
tutmak
|
أَمْسَكَ يُمْسِكُ إِمْساَكاً
| ||||
çıkış yeri, çıkış yolu
|
مَخْرَجٌ
|
şahit tutmak
|
أَشْهَدَ يُشْهِدُ إِشْهاَداً
| ||||
güzelce yapmak
|
أَقاَمَ يُقِيمُ إِقاَمَةً
|
ayrılmak
|
فَارَقَ يُفاَرِقُ مُفاَرَقَةً
| ||||
öğüt vermek
|
وَعَظَ يَعِظُ وَعْظاً
| ||||||
4- وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَحْتَسِبُ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا .
(65/TALAK, 3).Ve ona ummadığı yerden rızık verir. Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.
dayandı, güvendi
|
تَوَكَّلَ يَتَوَكَّلُ تَوَكُّلاً
|
...dığı yerden
|
مِنْ حَيْثُ
| |||
ayarlamak, ölçmek
|
قَدَرَ يَقْدِرُ قَدْراً
|
ummak
|
اِحْتَسَبَ يَحْتَسِبُاِحْتِساَباً
| |||
5- يِا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إنْ تَتَّقُوا اللّهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ .
(8/ENFÂL, 29). Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.
nusret ve hüccet, iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış
|
فُرْقَانٌ
| ||||
büyük, yüce
|
اَلْعَظِيمُ
|
hayır, lutuf
|
اَلْفَضْلُ
|
(günahları) silmek
|
كَفَّرَ يُكَفِّرُ تَكْفِيراً
|
6- قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ .
(3/ÂL-İ İMRÂN, 31). (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
günah
|
ذَنْبٌ ج ذُنُوبٌ
|
uymak
|
إِتَّبَعَ يَتَّبِعُ إِتِّباَعاً
|
7- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ .
(5/MAİDE, 54). Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.
alçak gönüllü
|
أَذِلَّةٌ
|
eski haline dönmek, vazgeçmek
|
اِرْتَدَّ يَرْتَدُّ اِرْتِداَداً
| |||||
dilemek
|
شاَءَ يَشاَءُ شَيْئاً مَشِيئَةً
|
güçlü, onurlu, üstün galib olanlar (sıfat)
|
أَعِزَّةٌ
| |||||
getirmek
|
أَتَى يَأْتِي بِ
|
cihad etmek
|
جاَهَدَ يُجاَهِدُ مُجاَهَدَةً جِهاَداً
| |||||
kınamak
|
لاَمَ يَلُومُ لَوْماً لَوْمَةً
|
korkmak
|
خاَفَ يَخاَفُ خَوْفاً خِيفَةً
| |||||
vermek
|
آتَى يُؤْتِي إِيتاَءً
|
kınayan
|
لاَئِمٌ
| |||||
8- يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ .
(22/HACC, 1). Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyâmet vaktinin depremi müthiş bir şeydir!
9- يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ .
(22/HACC, 2). Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah'ın azabı çok dehşetlidir!
meşguliyetten dolayı unutmak, meşgul edilip (işinden) alıkonmak
|
ذَهَلَ يَذْهَلُ ذَهْلاً
| ||||||
gebe kalmak
|
حَمَلَ يَحْمِلُ حَمْلاً
|
rahimdeki bebek
|
اَلْحَمْلُ
|
emzirmek
|
أَرْضَعَ يُرْضِعُ إِرْضاَعاً
| ||
sarhoş
|
سَكْراَنٌ ج سُكاَرَى
|
koymak, düşürmek
|
وَضَعَ يَضَعُ وَضْعاً
| ||||
10- فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلاَةُ فَانْتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ .
(62/CUMA, 10). Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.
yayılmak
|
اِنْتَشَرَ يَنْتَشِرُ اِنْتِشاَراً
|
yerine getirmek, eda etmek
|
قَضَى يَقْضِي
| |
aramak, istemek
|
إِبْتَغَى يَبْتَغِي إِبْتِغاَءاً
|
felaha, kurtuluşa ermek
|
أَفْلَحَ يُفْلِحُ إِفْلاَحاً
| |
11- لَيْسَ عَلَيْكَ هُدَاهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِأَنْفُسِكُمْ وَمَا تُنْفِقُونَ إِلاَّ ابْتِغَاءَ وَجْهِ اللّهِ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنْتُمْ لاَ تُظْلَمُونَ .
(2/BAKARA, 272). (Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek (onların hidâyete erdirilmeleri) sana ait değildir. Lâkin Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için (yapmalısınız). Hayır olarak verdiğiniz ne varsa; karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.
yüz, (mecazen;) zât
|
وَجْهٌ ج وُجُوهٌ
|
tamamen eda etmek, iyice halletmek
|
وَفَّى يُوَفِّي تَوْفِيَةً
|
12- ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللَّهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّهِ وَأُحِلَّتْ لَكُمُ الْأَنْعَامُ إِلاَّ مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ .
(22/HACC, 30). Durum böyle. Her kim, Allah'ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden sakının.
saygı göstermek, hürmet etmek
|
عَظَّمَ يُعَظِّمُ تَعْظِيماً
|
helâl kılındı
|
أُحِلَّ (أَحَلَّ يُحِلُّ)
| |||||||
saygı gösterilmesi gereken, riayet edilmemesi haram olan hususlar
|
اَلْحُرْمَةُ ج اَلْحُرُمَاتُ
| |||||||||
uzak durmak, sakınmak
|
اِجْتَنَبَ يَجْتَنِبُ اِجْتِناَباً
|
büyük baş hayvan
|
اَلنَّعَمُ ج اَلْأَنْعَامُ
| |||||||
batıl, boş, hakikatsız, asılsız
|
الزُّورُ
|
pislik/azab, ceza
|
اَلرِّجْسُ
|
put
|
اَلْوَثَنُ ج أَوْثاَنٌ
| |||||
13- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ ...
(49/HUCURÂT, 12). Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. ...
günah
|
إِثْمٌ
|
zan
|
اَلظَّنُّ
|
14- وَإِنْ كُنْتُمْ عَلَى سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَقْبُوضَةٌ فَإِنْ أَمِنَ بَعْضُكُم بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ أَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللّهَ رَبَّهُ وَلاَ تَكْتُمُوا الشَّهَادَةَ وَمَنْ يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُ آثِمٌ قَلْبُهُ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ .
(2/BAKARA, 283). Yolculukta olur da, yazacak kimse bulamazsanız (borca karşılık) alınmış bir rehin (de yeterlidir). Birbirinize bir emanet bırakırsanız, emanet bırakılan kimse emaneti (sahibine) versin ve (bu hususta) Rabbi olan Allah'tan korksun. Şahitliği bildiklerinizi gizlemeyin. Kim onu gizlerse, bilsin ki onun kalbi günahkârdır. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.
tutmak, alıkoymak, kabzetmek
|
قَبَضَ يَقْبِضُ قَبْضاً
|
rehin, rehin alınan
|
اَلرَّهْنُ ج اَلرِّهاَنُ
| ||||
(ism-i mef’ûl)(borçludan) alınmış, kabzedilmiş (rehinler)
|
مَقْبُوضَةٌ
| ||||||
eda etmek, ödemek, teslim etmek
|
اَدَّى يُؤَدِّي تَأْدِيَةً
|
emanet
|
أَمَانَةٌ ج أَماَناَتٌ
| ||||
güvenmek, itimad etmek, emanet etmek
|
اِئْتَمَنَ يَأْتَمِنُ
| ||||||
emanet bırakılan kimse (ism-i mevsûl fâil durumunda)
|
الَّذِي اؤْتُمِنَ
| ||||||
günahkar
|
آثِمٌ ج آثِموُنَ
|
gizlemek, saklamak
|
كَتَمَ يَكْتُمُ
| ||||
15- يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ وَأَنْتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ .
(43/ZUHRUF, 71). Onlara altından tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve siz, orada ebedî kalacaksınız.
altın
|
ذَهَبٌ
|
tepsi
|
صَحْفَةٌ ج صِحاَفٌ
|
dolaştı
|
طاَفَ يَطُوفُ
| ||
lezzet almak
|
لَذَّ يَلَذُّ لَذاَذاً
|
bardak, kulpsuz kadeh
|
كُوبٌ أَكْوَابٌ
| ||||
(canı) çekmek, çok arzu etmek, iştihası olmak
|
اِشْتَهَى يَشْتَهِي إِشْتِهاَءً
| ||||||
16- وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ¯ لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ .
(43/ZUHRUF, 72, 73). "İşte yaptıklarınıza karşılık (yapmakta olduğunuz şeyler sebebiyle) size miras verilen cennet budur. Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz" (denilir).
size miras verildi
|
أُورِثْتُمُوا
|
miras bırakmak, varis yapmak
|
أَوْرَثَ يُورِثُ
|
17- وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلاَةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لاَ نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى .
(20/TÂHÂ, 132). Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.
çok sabırlı olmak, ziyade tahammül etmek
|
إصْطَبَرَ يَصْطَبِرُ
|
(إصْطَبَرَ) fiili yukarıda anlatıldığı gibi (صَبَرَ) fiilinin ilk harfinin (ص) olması sebebiyle (إِفْتِعاَل) bâbına çevrilince bâbın (ت) harfi (ط) harfine dönüşmüştür.
|
S.a. Allah razı olsun kardeş..İnşallah dünya ahiret başarılı olursun..bizde başarılı oluruz inş.
YanıtlaSilellerinize sağlık
YanıtlaSilAllah razı olsun.. diğer ünitelerle ilgili test nerden bulabiliriz acaba. ben ilitam 3. sınıftayım. ve konular kafama yerleşsin diye soru çözmek zorundayım :( . ve genel değil her üniteye ayrı test ler olsaydı keşke sizin yaptığınız gibi. her konuya bir test. bulabilir miyim acaba ? :(
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilALLAH RAZI OLSUN
YanıtlaSil